Yıllardır konuşuyoruz: “VR her şeyi değiştirecek.”
Evet, değiştiriyor ama yavaş yavaş. Çünkü teknoloji hızla gelişiyor olsa da, insanlar bu yenilikleri benimsemekte her zaman aynı hızda olamıyor. Bugün markalar hâlâ sosyal medya bütçelerini düzenliyor, reklam hedeflemelerini geliştiriyor, algoritmalarla uğraşıyor. VR ise tüm bunların ötesinde, bambaşka bir deneyim dili.
Fakat çoğu marka henüz bu dili konuşmaya hazır değil. VR hayatımıza tam anlamıyla girdiğinde, kullanıcı sadece izleyen değil, deneyimin bir parçası olacak. Bir mağazada değil, bir duyguda alışveriş yapacak. Bu noktaya gelmek için iki önemli adım var.
Birincisi, donanım maliyetlerinin düşmesi gerekiyor. Bugün iyi bir VR deneyimi hâlâ ciddi bir yatırım gerektiriyor. Bu teknolojinin herkesin elinin altına girmesi lazım. Gözlüklerin daha hafif, daha konforlu ve ulaşılabilir hale gelmesi şart. Tıpkı akıllı telefonların bir dönem lüks en kısa sürede hayatımızın parçası olması gibi, VR da aynı dönüşümü yaşamak zorunda.
İkincisi, içerik dünyasının gelişmesi gerekiyor. Asıl fırsat burada. Çünkü VR'da içerik sadece izlenmez, yaşanır. Artık “reklam filmi” değil, “deneyim” üretme zamanı. Markaların AR ve 3D içerik ekipleriyle küçük VR denemelerine başlaması şart. Bir ürün tanıtımı, mağaza turu ya da lansman farketmez; önemli olan bu yeni dünyanın dilini erkenden öğrenmek.
Gerçek yarış, VR herkesin elindeyken değil, bugünden denemeye cesaret edenler arasında başlayacak. Ve o zaman pazarlama, bir şey göstermekten çok, bir duyguyu yaşatmak anlamına gelecek.
